28 Ocak 2011 Cuma
Tüket.
Ne zamandır kafamı kurcalayan bir konuydu. "Nereye gidiyoruz?". Bu soruyu kendime, topluma, aileme, sevgilime ve yine kendime sordum....
Lisede başka havalarda geçen gençlik, üniversitede sınırsız özgürlüğe dönüşüp ardından dımdızlak kalma korkusu ile köle gibi çalışma hayatı ve kendiliğinden gelen standartların yükselmesiyle kariyer beklentisi seni 15inden alıp kuvvetli bir rüzgarla 30una bırakıyor. Sonra bir anda kendinle başbaşa kalıyorsun. Sormaya başlıyorsun "nereye?". Çok depresifçe değil, korkarak hiç değil, kaçarak asla. Ama galiba en ağır basan duyguyla yani "herşeyi yapabilme duygusuyla" soruyorsun. Ben en azından kendim için böyle tanımlayabilirim bunu. Elindekinin daha iyisini istemeye başladığında ve sonra geri dönüp baktığında aslında hepsini elde ettiğini görüp de garip bir tatminsizlik ya da mutsuzluk yaşadığında anlıyorsun ki aslında hepsi bir kendini kandırmaca. Biraz daha net olayım. Konu insan ilişkileri değil, konu yani kafamı kurcalayan konu tüketme çılgınlığı. Hah şimdi somut ve bildiğimiz bir tabana oturdu!
Neden bir şeylere sahip olmak isteriz, neden sahip olunca mutluluğu eskiye göre daha kısa sürer ve neden sonrasında daha da iyisine göz dikeriz? Ben artık bunu yapmaya başladığım anda farkettim mesela ben bu değilim, olmamalıyım, nereye gidiyorum, neden kendimi kandırıyorum..İşimde daha iyi bir konum istiyorum, daha çok para kazanmak istiyorum, daha da güzel bir evde oturmak istiyorum, daha güzel giysiler ve daha da çok ayakkabı istiyorum, Macbook istiyordum, aldım, şimdi de i-pad istiyorum, i-phoneum var ama 4ünü istiyorum, apple ne b.k yapsa sorgusuz sualsiz istiyorum, güzel bir araba istiyorum, daha çok para harcamak istiyorum istiyorum istiyorum!...Hiç bitmiyor. ama bu ben değilim ki? Tüm amacım bu mu artık hayatta? Tabii ki değil. E ne yapacağım? Bi dur demek mi gerekiyor? Bu kadar cesaretim var mı? Bilmiyorum. ama içimde birşeyler değişiyor hissediyorum. Artık ne isteyip istemediğimi daha net biliyorum, gerçekte nasıl mutlu olduğumu daha iyi anlıyorum ve numara yapmıyorum bunun için. Neyse o.
düşünmeye iten benzer konular için
17 Ocak 2011 Pazartesi
Feys..
Facebook sosyal hayatımızı tamamen değiştirdi, ilişkilerimizi yeniden düzenledi. 5-6 sene içerisinde bambaşka bir boyuta geçtik. Biz çoğaldıkça "feys" de büyüdü, değişti, karmaşıklaştı. Çünkü hayat tuhaf ve sosyal ilişkiler karmaşık..
Herkesle arkadaş olmak istemiyorsun ama arkadaş sayın çok olsun istiyorsun. Fotoğraf yüklemek istiyorsun ama arkadaşın olarak eklediğin insanların bazılarına göstermek istemiyorsun. İşyerinde, orada burada sadece birkaç kez merhaba dediğin birisini listene eklemek, tüm hayatını ve datylarını, fotoğraflarını, nerede nasıl kiminle ne yaptığını göstermek zorunda kalıyorsun. Göstermiyorsun ama ya farkederse diye çekiniyorsun.
Yeni çıkan attributiona göre kendi listende olan herhangi iki kişinin arkadaşlığını dikizleyebiliyorsun. Ne konuşmuşlar, ne paylaşmışlar..İnsanlar yaşgünlerini oradan kutluyor, seni herhangi biryere oradan davet ediyor. Kendi baban bile sana feys üzerinden yorum gönderiyor. Sanki hergün konuşmuyorsun. Bir tuşa basıyorsun çevrecisin, bir resim paylaşıyorsun muhalifsin. Geçenlerde bir yazı okumuştum, facebook 80lerden sonra ilk defa birşeylere tepki gösterip bunu da herkesle paylaşan, yeni, tepkili ve kuşkucu politik bir gençlik yarattı diye.
Bizi yakınlaştırdı mı yoksa kendimizi kendi isteğimizle giderek daha da kapana mı kısıyoruz belli değil. Social Network'te de söylemişti Zuckerberg: "Artık üniversite sayfalarını hackleyip kızların fotoğraflarını çalmak zorunda değiliz, çünkü herkes kendi isteğiyle fotoğraflarını yükleyecek!hem de kendi istekleriyle".Bir de arkadaşı soruyordu "..sence o kızın bir erkek arkadaşı var mıdır?" Zuck cevaplıyor "...ne bileyim insanlar boyunlarında ilişki durumlarını gösteren bir tabelayla gezmiyorlar ya!"..
Borsch yapacağım..ne zaman bilmiyorum.
Rusya'da keşfettiğim; Lades'in tavuk suyu çorbasından sonra en sevdiğim çorba.. İşte bir arkadaşımdan aldığım denenmiş kolay tarifi..Copy paste değildir, bilginize.
Kemikli et al ve kaynat, etlerini çıkar, suyunu süz
havuç ve lahanayı beraber ince uzun rendele
pancarı ayrı bir kaba yine ince uzun rendele ve üzerine sıcak su koyup renginin çıkmasını bekle
soğanları rendele ve salçayla kavur, içine iki diş sarımsak rendele
tencereye lahana ve havuçu, pancarın kendisini üzerine de et suyunu koy ve biraz da etten ekle ve kaynat
daha sonra soğan, defne yaprağı ve pancar suyunu ekle
üzerine maydonoz sapı ince kıyım ekle
Yanında sour cream ile yeniyor ama ben sevmiyorum.
Bu arada burada pancar dediğim şey bizdeki pancarla aynı değil bir şekilde.. Söylenene göre daha renk bırakan daha farklı birşeymiş..bilemiyorum.
Bildiğin pancarla da denenir bence..
16 Ocak 2011 Pazar
Bugun onunla basbasa..
bir gun gecirdik..Hava kotu oldugu icin malesef hep yapmayi sevdigimiz gibi Beyoglu ve Tunel'de degildik..Sokaklarda yurumedik, sokak muzisyenelerini dinlemedik, onlarin sapkalarina para atamadik..Ama olsun, cunku biz bugun kapali bir yerde de olsak basbasaydik..
Bunu yapmak o kadar iyi geliyor ki. Yanimizda kimse olmadan ben ve benim bir parcam olan ama bana hic mi hic benzemeyen, ya da tam boyle derken benim bile tam tanimadigim bana benzeyen "onunla" disarida olmak. Insan bazen baska kimseye ihtiyaci yokmus gibi hissediyor. Sanki sadece onunla dunyanin bir kosesine gitsen baska kimsenin eksikligini cekmezsin. Ne annene ne babana ne de baskasina. Cunku aslinda yanina senin tam da tanimadigin kendini alip yepyeni seyler kesfetmeye gitmek duygusudur heyecan veren. Yapmazsin.Sikilacagin icin degil, tam tersi, o senden sikilir diye korkarsin cunku. Ya kendin seni bambaska bir yerde birdenbire tek basina birakirsa?
14 Ocak 2011 Cuma
..Akabinde hakkımda'ya konu olan, paylaşacağım ilk şarkım..
Ortam Körlüğü
Sanırım hepimizin yaşadığı bu.
Tam bir ortam körlüğü.
..Sonrasında da o körlüğe gözlerin alışması, birazcık görerek o zifiri karanlıkta ve görmeye çalışarak, etrafın aslında o kadar da karanlık olmadığını düşünmek,
"ben görüyorum işte" demek, "abartmayın canım" demek, "isteyen istediğini görüyor işte!" demek..
Sanırım bu daha da kötü olanı..Durumu sürekli benimsemeye çalışmak, kanıksamak, umursamamak...Çünkü üşenmek, istememek, uğraşamamak, sadece kendi halinde istediği gibi yaşayıp gitmek istemek.
Konuyla alakadar..
Tam bir ortam körlüğü.
..Sonrasında da o körlüğe gözlerin alışması, birazcık görerek o zifiri karanlıkta ve görmeye çalışarak, etrafın aslında o kadar da karanlık olmadığını düşünmek,
"ben görüyorum işte" demek, "abartmayın canım" demek, "isteyen istediğini görüyor işte!" demek..
Sanırım bu daha da kötü olanı..Durumu sürekli benimsemeye çalışmak, kanıksamak, umursamamak...Çünkü üşenmek, istememek, uğraşamamak, sadece kendi halinde istediği gibi yaşayıp gitmek istemek.
Konuyla alakadar..
13 Ocak 2011 Perşembe
..aklima gelmisken
...bir blog olusturayim dedim..ne zamandir isteyip de bir turlu yapmaya cesaret edemiyordum. Iste simdi vakti geldi sanirim. Fikrim kendi kendine filizlendi, ben yok olmasini isterken o daha da buyudu, bazen sessizce bekledi ama sonunda kendine bir bosluk bulunca uzativerdi kafanisini disariya..
Simdiki en buyuk problemim bilgisayarimda sadece Ingilizce klavye olusu..Yakinda bu problemi cozecegim.
Ne yazacagim konusunda hicbir fikrim yok, aklima ne gelirse sanirim. Aklima gelmisken yazacagim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)